İpin Gölgesinde
Yürüyen Cambaz
Cambaz yürüyor. İpte
değil. İpin gölgesinde. Yerde.
Yerden çok yüksekte
olan gerçek ipte yürümeye yetecek kadar yüksek değil cesareti. Cambaz olmak,
cesaret göstermek istemişti oysa. İstemeyi istemişti. Korktu. Kancalar…
Gerçeği değil, gölgeyi
seçti. Kendisindeki “ben”i değil, başkalarındaki “ben”i seçti. Hayalleri değil,
koşulları… Olacağı değil, olması gerekeni…
İpin gölgesinde risk
yok. Düşüp düşüp tekrar ayağa kalkma uğraşı yok. Zor, tehlike, belirsizlik,
boşluk yok. Cesaret yok.
Yok.
Varolmayı değil,
varsaymayı seçti. Varoluşunu değil, varsayımını…
Avuntu, kendini
kandırma, kaybetmeme güvencesi… Olamama. Ölememe. Varolamama. Yalnızca
varsayma.
Varolmak yerine
varsaymayı seçenler ancak ipin gölgesinde yürürler.
…
Cambaz… Sözcüğün
gerçek biçimi: “can-baz”. Anlamı: canıyla oynayan.
Bu, oynamıyor.
Çakma cambaz! Yürü
gölgesinde ipin! Dengeni yitirip olduğun yere düşsen de korkma. Düşüşün ile
ayağa kalkışın arasındaki farkı fark edemeyeceksin. Kendin olabilmek uğruna her
şeyle ve herkesle savaşmanın onurunu tadamayacaksın. Yenilmek ile yenmek,
başarı ile başarısızlık arasındaki farkı bilemeyeceksin. Yerde, gölgede
yürümeyi seçen sen, sen olmak ile ol(a)mamak arasındaki farkı anlayamayacaksın.
“Ben” olabilmenin ruhuna konduracağı güçlü kanatlardan yoksun kalacaksın.
Uçamayacaksın. Uçanlara bakacaksın.
Yoksun kaldın sen,
çünkü aslında sen yoksun!
Birileri –varoluşunu
seçenler- yüksekteki ipte yürümek için merdivenleri hızla çıkarken, sen,
aşağıda kalıp ipin gölgesinde yürümeyi seçtin. Gölgelere karıştın. Nedenlerin
vardı yığınla; ama artık onların hiçbiri sana yardım etmiyor. Yanıtlar, tatmin
etmiyor.
Yalpalıyorsun.
Yürümeye devam et yer
cambazı. Durursan, düşersin kendi gölgene. Sahte varoluşunun bomboş, kapkaranlık
gölgesine…
Durursan düşersin.
Kuyruğunu Yutan Yılan
Özgüven patlamasıyla
beslenen yılan ne çok büyüdü. İrileştikçe irileşti. Güçlendikçe güçlendi. Zehri
arttı, ölümcülleşti. Aşırı büyüyen ve bu yüzden güç gereksinimi sürekli artan
yılan yeni besin kaynakları aradı, buldu. Daha çok yutmaya başladı.
Tersine, önce zor
lokmalardan başladı. Tersine, önce sevdiği şeyleri değil, sevmediklerini yuttu
büyük bir zevkle. Yuttu ve sindirdi yavaş yavaş.
O zamana kadar
varoluşunun kodlarından saydığı/sandığı şeyleri yuttu. O zamana kadar tehdit
saydıklarını da yuttu. O zamana kadar gücünü tüketen şeyleri yuttu. O zamana
kadar kendisine güç aşılayan şeyleri de yuttu.
Ayıplarını,
kusurlarını, eksikliklerini yuttu; övünçlerini, meziyetlerini, artılarını da…
Yenilgilerini yuttu; zaferlerini de… Ezikliklerini yuttu; dik duruşlarını da…
Boyun büküşlerini yuttu; başkaldırışlarını da… Yıktıklarını yuttu; yaptıklarını
da… Engellerini yuttu, sıçrama tahtalarını da… Duygularını yuttu. Lezzetine
doyamadı. Ham ham ham, hımm!
Geçmişini yuttu;
geleceğini de… Kötü günler için biriktirdiği düşünceleri vardı. Onları
önemserdi. Oburluğu tavan yapan yılan son hamlede onları da yuttu.
Bir gün artık yutacağı
bir şey kalmayınca durdu. Öylece durdu. Külçe gibi ağır bir duruş… Çağıl çağıl
çağıldarken soğuktan donan bir çağlayan gibi…
Baktı, kuyruğunu
gördü. “Varoluş, aynı zamanda bir yokoluştur aslında.” Hımm! Anımsadı. Yutmaya
alışan nefsi kuyruğuna yöneldi. Ağzını açtı ve kuyruğunu yutmaya başladı.
Başladı. Bitmedi.
Belleği Canlanan
Mankurt
Yılanının yutup da tam
olarak sindiremediği bir tek şey vardı aslında. Onu yutabileceğini; ama tam
olarak sindiremeyeceğini biliyordu. Düşmanı bellemişti onu. Ona en büyük
kötülüğü yaptı: Düşmanıyken o, onu ele geçirip belleğini kararttı. Bir
Mankurt’a dönüştürüp kölesi yaptı.
Sonra bir gün karanlık
bir boşlukta / bomboş bir karanlıkta bir küçük ışık çaktı. Binlerce görüntü
akan yaşamda sanki özel olarak seçilmiş bir görüntünün neden olduğu bir
kıvılcım. Mankurt’un karartılmış belleğinde çakan bir küçük ışık parçası.
Yılan bundan habersiz
değil. Kendisini kuyruğundan yutmaya başlayan yılan yeni ve güçlü bir av
istiyor. Varoluşu yutmak üzerine programlanmış yılan yeni bir oyun istiyor. İzin
veriyor. Deli cesareti…
…
Mankurt! Baştan çıkan
yılana bir tek sen gerçek bir düşman olabilirsin. Seninle oynuyor. Çünkü şimdi,
oyun zamanı. Onun zamanı...