26 Şubat 2012

KISAMETRAJ



Hayatının gözlerinin önünden geçmesi için ölmeyi beklememişti.



İpin Gölgesinde Yürüyen Cambaz      

Cambaz yürüyor. İpte değil. İpin gölgesinde. Yerde.

Yerden çok yüksekte olan gerçek ipte yürümeye yetecek kadar yüksek değil cesareti. Cambaz olmak, cesaret göstermek istemişti oysa. İstemeyi istemişti. Korktu. Kancalar…

Gerçeği değil, gölgeyi seçti. Kendisindeki “ben”i değil, başkalarındaki “ben”i seçti. Hayalleri değil, koşulları… Olacağı değil, olması gerekeni…

İpin gölgesinde risk yok. Düşüp düşüp tekrar ayağa kalkma uğraşı yok. Zor, tehlike, belirsizlik, boşluk yok. Cesaret yok.

Yok.

Varolmayı değil, varsaymayı seçti. Varoluşunu değil, varsayımını…

Avuntu, kendini kandırma, kaybetmeme güvencesi… Olamama. Ölememe. Varolamama. Yalnızca varsayma.

Varolmak yerine varsaymayı seçenler ancak ipin gölgesinde yürürler.
Cambaz… Sözcüğün gerçek biçimi: “can-baz”. Anlamı: canıyla oynayan.
Bu, oynamıyor.

Çakma cambaz! Yürü gölgesinde ipin! Dengeni yitirip olduğun yere düşsen de korkma. Düşüşün ile ayağa kalkışın arasındaki farkı fark edemeyeceksin. Kendin olabilmek uğruna her şeyle ve herkesle savaşmanın onurunu tadamayacaksın. Yenilmek ile yenmek, başarı ile başarısızlık arasındaki farkı bilemeyeceksin. Yerde, gölgede yürümeyi seçen sen, sen olmak ile ol(a)mamak arasındaki farkı anlayamayacaksın. “Ben” olabilmenin ruhuna konduracağı güçlü kanatlardan yoksun kalacaksın. Uçamayacaksın. Uçanlara bakacaksın.

Yoksun kaldın sen, çünkü aslında sen yoksun!

Birileri –varoluşunu seçenler- yüksekteki ipte yürümek için merdivenleri hızla çıkarken, sen, aşağıda kalıp ipin gölgesinde yürümeyi seçtin. Gölgelere karıştın. Nedenlerin vardı yığınla; ama artık onların hiçbiri sana yardım etmiyor. Yanıtlar, tatmin etmiyor.

Yalpalıyorsun.

Yürümeye devam et yer cambazı. Durursan, düşersin kendi gölgene. Sahte varoluşunun bomboş, kapkaranlık gölgesine…

Durursan düşersin.


Kuyruğunu Yutan Yılan

Özgüven patlamasıyla beslenen yılan ne çok büyüdü. İrileştikçe irileşti. Güçlendikçe güçlendi. Zehri arttı, ölümcülleşti. Aşırı büyüyen ve bu yüzden güç gereksinimi sürekli artan yılan yeni besin kaynakları aradı, buldu. Daha çok yutmaya başladı.

Tersine, önce zor lokmalardan başladı. Tersine, önce sevdiği şeyleri değil, sevmediklerini yuttu büyük bir zevkle. Yuttu ve sindirdi yavaş yavaş.

O zamana kadar varoluşunun kodlarından saydığı/sandığı şeyleri yuttu. O zamana kadar tehdit saydıklarını da yuttu. O zamana kadar gücünü tüketen şeyleri yuttu. O zamana kadar kendisine güç aşılayan şeyleri de yuttu.

Ayıplarını, kusurlarını, eksikliklerini yuttu; övünçlerini, meziyetlerini, artılarını da… Yenilgilerini yuttu; zaferlerini de… Ezikliklerini yuttu; dik duruşlarını da… Boyun büküşlerini yuttu; başkaldırışlarını da… Yıktıklarını yuttu; yaptıklarını da… Engellerini yuttu, sıçrama tahtalarını da… Duygularını yuttu. Lezzetine doyamadı. Ham ham ham, hımm!

Geçmişini yuttu; geleceğini de… Kötü günler için biriktirdiği düşünceleri vardı. Onları önemserdi. Oburluğu tavan yapan yılan son hamlede onları da yuttu.

Bir gün artık yutacağı bir şey kalmayınca durdu. Öylece durdu. Külçe gibi ağır bir duruş… Çağıl çağıl çağıldarken soğuktan donan bir çağlayan gibi…

Baktı, kuyruğunu gördü. “Varoluş, aynı zamanda bir yokoluştur aslında.” Hımm! Anımsadı. Yutmaya alışan nefsi kuyruğuna yöneldi. Ağzını açtı ve kuyruğunu yutmaya başladı.

Başladı. Bitmedi.


Belleği Canlanan Mankurt

Yılanının yutup da tam olarak sindiremediği bir tek şey vardı aslında. Onu yutabileceğini; ama tam olarak sindiremeyeceğini biliyordu. Düşmanı bellemişti onu. Ona en büyük kötülüğü yaptı: Düşmanıyken o, onu ele geçirip belleğini kararttı. Bir Mankurt’a dönüştürüp kölesi yaptı.

Sonra bir gün karanlık bir boşlukta / bomboş bir karanlıkta bir küçük ışık çaktı. Binlerce görüntü akan yaşamda sanki özel olarak seçilmiş bir görüntünün neden olduğu bir kıvılcım. Mankurt’un karartılmış belleğinde çakan bir küçük ışık parçası.

Yılan bundan habersiz değil. Kendisini kuyruğundan yutmaya başlayan yılan yeni ve güçlü bir av istiyor. Varoluşu yutmak üzerine programlanmış yılan yeni bir oyun istiyor. İzin veriyor. Deli cesareti…
Mankurt! Baştan çıkan yılana bir tek sen gerçek bir düşman olabilirsin. Seninle oynuyor. Çünkü şimdi, oyun zamanı. Onun zamanı...