26 Şubat 2012

ARA


Arada kalmak zorunluluk; arada olmak ise seçimdir.


Eskilerin biriktirildiği bir sandık… Ufku alacakaranlığa boğulmuş bir yol… Yağmur sonrası… Güneşe özlem duyan bir gökyüzü… Kararlılık ile kararsızlık arası, istemek ile istememek arası…
Boşlukta bomboş bir durağanlık… Arkam, kime ne! Önüm, bana ne! Sandık, kime ne bana ne!
Uyku ile uyanıklık, düş ile gerçek arası…
Aslında
Var ile yok arası…

Durmak, öylece durmak! Durmak, bir eylemdir, eylemsizliğin eylemi. Karar verilerek yapılan değil, yığınla eylem sonunda yapılacak bir şey kalmadığında kendiliğinden doğan bir eylem. Deniz yüzeyinde hızla kayan bir taşın, eylemi bittiğinde dibe batması ve durması…
Sandığı taşımaya gücüm yok, isteğim de… Alacakaranlığa taşınacak sandığın anlamı da yok.
Yol… Ne çok şey var yaşamımda “y” ile başlayan… Yol, yıl, yılgın, yorgun, yoksun, yoksul, yağmur, yangın, yalnız, yalnız, yalnız… Yanlış, yanlış, yanlış… Yok, yok, yok…
Yol… Yağmur ile yangın arası…
Yaşam ile ölüm…
Ara… Arala… Arama…
Aralarda öylece durmak, bir “y” kıvrımında…

Yol, öylece duruyor önümde, ben de duruyorum. Öncelediğim seçimlerim vardı, sonraladığım seçimler… Eşitlendi şimdi hepsi ve bana öylece durmak kaldı sayısız “y” kıvrımlarında.