23 Haziran 2017

TOHUM



Çatladı tohum, gürbüz bir ben çıkardı içinden.



ATLAYIŞ

Kendimle ve geçmişimle giriştiğim sayısız savaşın ganimetleriyle bir kale kurdum. Bu savaşlarda yenen de ben oldum yenilen de. Ganimetlerim kaybımdı aynı zamanda.
Başından beri beni zayıf düşüren ne varsa hepsine savaş açtım. Cephe üstüne cephe... Kendinle kendinin kendi üzerinde savaşmasının yıkımlarını onarmak zordur. Ruhunda ameliyat yapmanın bedeli ağırdır. Bir yerlerin yenilenip güçlenirken bir yerlerin kötürüm kalır.
Kolay değildir alıştığın teçhizatı yolda bırakmak, gerçekte olduğun kişi olmamak.  Roller biçersin kendine gecenin köründe. Birini giyip çıkarsın her sabah evden. Bol gelir bazen, ağır gelir, zor taşırsın. Dar gelir bazen, nefesin daralır, cümlelerin kısalır. Hangi kişilikle çıkarsan insanların karşısına seni o sanırlar.
Aynaya bakarsın günün sonunda. Yalnızlık dürüsttür. Bakarsın gözlerinin içine içine. Hipnotize olmuş gibi kalakalırsın. Tanıdık bir şeyler ararsın, alışıldık bir şeyler. Hatırlarsın o an, aradığın o şeyleri geride bıraktığını; zaten onları bırakmak için yola çıktığını. Ruhunun deri değiştirmesinin ağrılı sancısını hissedersin derinden. Çeşmeyi açar, yüzüne buz gibi su serpersin. Üşürsün deli gibi.
Kendi içine atlamaya cesaret edemez herkes. Kapkaranlık bir kuyuya atlamak gibidir. Ne zaman yere çarpacağını bilemez, kendini çarpmanın etkisine hazırlayamazsın asla. Sonsuzca düşersin sonsuz olmadığını bilerek.
Ruhunun karanlık dehlizlerinde ilerlersin el yordamıyla. Düşe kalka, sağa sola çarpa çarpa... Köklerini ararsın ve bu arayışın o zamana kadar var olan benliğini gömeceğini bilirsin. İki seçeneğin vardır: ya özünü buluş ya da sonsuza dek kayboluş.
Çıkış yolun, öz varoluşundan başka bir şey değildir. Tüm sıfatlardan, unvanlardan, övgülerden, koşullanmalardan, alışkanlıklardan, takıntılardan, kalıplardan, davalardan, dayatmalardan, ezberlerden, ideallerden, geleneklerden, belletmelerden soyunmuş haliyle kendi özünle tanışmak çırılçıplak…

KARŞILAŞMA

Özümü ararken derinlerin en derininde, karanlıkların en karanlığında, sanki bulunmasın diye oraya saklanmış bir tohum buldum. Özümle tanışıp geri çıkmayı düşünürken ben, sanki bulunmaması için özenle saklanan o şeyi buldum. Yanıma aldım ve dışarı çıktım en ağır sınamalardan geçerek.
Işığı bir kez görürse canlanıp dönüşmesi asla durdurulamayacak olan o tohum, aslında bulmam gerekendi. Bulmuştum da. Beslendi, beni besledi. Güçlendi, beni güçlendirdi. Değişti, beni değiştirdi. Dönüştü, beni dönüştürdü. Bu dönüşüm en zorlu deneyimdi benim için.  Ben artık başkasıydım.
Zaman geçtikçe gerçek özümün bu olduğunu kanıksayınca önceki varoluşumun sahte ve eğreti olduğunu, gerçek kimliğimin tohumda olduğunu anladım. Asıl başkası olan önceki bendi.

ÇATIRDAMA

Tohumun çatırdadığını duydum ilkin. En güzel şarkılardan daha güzeldi. Çatladı tohum, gürbüz bir ben çıkardı içinden.
Öylesine dal budak saldı ki tüm güneşi o emmişti sanki. Öylesine hızlı kök saldı ki tüm suyu çekti. Kendisinden başka hiçbir benin yaşamasına izin vermedi. Tüm eski benleri gölgesinde bırakıp zayıflattı, kurutup yok etti. En başından beri kendisi varmışçasına büyüyüp serpildi. Büyümenin tüm sancılarını, büyük hatalarını, zikzaklarını, düşüp kalkmalarını, şaşkınlıklarını, dalgalanmamalarını yaşayarak…

AMELİYAT

Her ameliyat iz bırakır. Daha iyi hissetsen bile kendini, izi kalır kesiklerin. Her büyük dönüşüm ruhunda ameliyat gerektirir. Her şeyin kendiliğinden değişip dönüşmesini beklemek, olan biteni bir seyirci gibi kenardan izlemek ölümcül bir hatadır. Sana hayat verecek olan şey, hayatını emer ve yok eder bir kara delik gibi. Kara deliğin gücünü kullanmayı öğrenemezsen o güç tarafından karanlığa katıştırılırsın.
Ruhuma sayısız neşter vurdum. Uykunun yumuşak koynunda kıvrılıp yatma saatlerinde, huzurlu ve sakin nefes alışları yatak odalarını doldururken insanların, yeni bir güne başlamak için yenilenirken herkes, ben ruhumu kanattım her biri keskin ve delici düşüncelerle. Kesip attım, alıp yamadım, eğip büktüm, düzelttim, biçim verdim…
Tüm bu olan bitenden haberiniz olmadı hiç. Her sabah güzelce sarıp sarmaladım yaralarımı, göstermedim hiçbirinize. Her gece lavabo aynasının karşısında çözdüm sargılarımı. Ruhumdaki sayısız kesik izini bir tek ben gördüm. Gözlerimde gördüm, ağzımdaki kekremsi tattan bildim. Siz görmediniz asla, bilmediniz.
En zorlu, en acılı tedavi yöntemlerini tek başıma sürdürdüm. Ruhuna neşter vurmanın geri dönüşü yoktur. Ya bırakmaz kurtarırsın onu ya da ameliyatı, tedaviyi yarım bırakır öldürürsün. Her ameliyat sadece iki kapıya açılır: tedavi koğuşuna ya da morga.

BİZ VE ONLAR

Hayat… Bazıları daha en başta tohumlarının zahmetsiz dönüşümüyle var oluyordu. Hiçbir acı ve zahmet çekmeden, hiçbir ağır ve sancılı savaş görmeden, emek bile vermeden kavuşuyorlardı; altın tepsi içinde sunuluyordu onlara kim oldukları. Öyle büyüyüp öyle devam ediyorlardı yaşamlarına; yarasız beresiz, ameliyatsız bir ruhla.
Bazılarıysa arayıp ulaşıyordu. Ufak tefek zorluklar, biraz çabayla aşılabilecek engeller, ortalama bir dirençle dayanılabilecek sıkıntılar… Çok da uzakta olmayan tohumlarına elbet bir gün ulaşıp kendilerini gerçekleştirenler…
Bazılarıysa bu iki gruptan çok uzaktılar. Tırnaklarıyla yıllarca kendilerini kazıyarak ararlardı tohumlarını. Ve o gün gelene kadar da bilmezlerdi ne aradıklarını, aslında sahte bir benle yaşadıklarını da. O gün gelene kadar taşıdıkları kişiliğin gerçek olduğunu sanırlardı. Bir şeylerin ters ve yanlış olduğunu farklı deneyimlerle sezinleseler de köklü bir dönüşümün sadece köklerine inmekle mümkün olduğundan habersiz yaşarlardı. Çevresindekiler de onları görünüşte benimsediklerinden onlarla kurulan tüm ilişkileri de sahteydi aslında.
O büyük günü göremeden ölenler bile vardır içlerinde. Özüyle tanışamadan, yapay bir varoluşu bir yük gibi ömür boyu taşıyanlar… Evlatlık olup da bu gerçeği asla öğrenemeyenler gibi…

KLAN

Aranızda dolaşırız biz. Yanımızdan geçip gidersiniz bazen. Bazen bir şey sorar yolunuza devam edersiniz.
Tanışırsınız bazen. İlginç ya da sıkıcı bulursunuz. Güvenir konuşursunuz ya da güvenmeyip ortamdan kurtulmanın yollarını ararsınız.
Arkadaş olursunuz bazen. Uzun yıllar iletişimi sürdürürsünüz. Zaman zaman “Ben bu insanda ne buluyorum?” diye sorguladığınız da olur. Bazen aklınıza tek bir soru ya da kuşku bile düşmez.
Hayatınızı birleştirirsiniz bazen ve bu büyük bir cesarettir. Uzak denizlere açılmak gibidir. Ya parlak güneş ve masmavi bir dünya ya da yıldırıcı bir bora ve bitmeyen bir mücadele… Ya da keşifler…
Bir klanın farklı bireyleri gibiyiz biz, tohumunu içini kazıya kazıya bulanlar… İçine düşe düşe ayakta kalmayı öğrenenler… Ruhunda ameliyat yapanlar…
Kimimiz belli ederiz neşter izlerimizi, kuşkuya düşürürüz çevremizdekileri. Sorunlu ve güvenilmez biri izlenimi bırakırız bazen. Eğlenceli ama dikkatli olunması gereken biri… Yalnızızdır genelde. Bizim gibi olanlar girebilir hayatımıza ya da bizi gerçekten anlayanlar.
Kimimiz en özel anlar için saklarız kesik izlerimizi göstermeyi. Açık etmek tercihimiz olmasa da bazen bizim kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi öğrenmesini özellikle istediğimiz birisine söyleriz. Bu, o kişiyle ilişkimizin miladı olur. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz, iyi ya da kötü. O kişi için biz artık yeni tanışılan biriyizdir.
Kimimiz çok iyi bir gizlemecidir, ömür boyu göstermez hiçbir izini. Kim varsa onu tanıyan, başlı başına bir yalanla birlikte olduklarından habersizdirler ve bir yalanla ömürlerini geçirirler.
Nerede görsek tanırız biz birbirimizi. Sözcüklerimizi seçişimizden tanırız. Sizin basit gördüğünüz ayrıntıları saatlerce konuşabilmemizden ve sizin önemli gördüğünüz şeyleri zerre takmayışımızdan…

YAŞAM VE ÖLÜM

Bir kere atılmış bir tohumuz hayata. Öyle bir tohum ki tek seferlik ürün verir. Bizden bir tohum daha çıkmaz. Soyumuz sürmez. Başka hasat yapılamaz bizden. İçimizden bir hayat daha çıkartmayız, çıkartamayız.
Biz ölürüz yalnız.
Yalnız ölürüz.