Uyanıkken KABUS görenin not
defterinden…
Birsabahuyandığındakendinidüşerkenbulacaksınvebuenbüyükkabusunolacak.
Bir sabah uyandığında, düşüncesizliğin yüzünden kötü
bir düşün içine düştüğünü anımsa. Kabusların sadece uyurken görülmeyebileceğini…
Uyandığın dünyanın kabuslardan daha yutucu ve öğütücü olabileceğini... O
dünyayı tüm insanlığın ortaklaşa ve elbirliğiyle kurduğunu... Anımsa.
Betondan bir dünyayı icat edebilecek tek canlının
insan olması, onu en akıllı varlık yapmaya yetiyor, yine insanın icat ettiği mantık
düzleminden bakıldığında. Uygarlığı kuranın insan olması, dünyanın akıl-zeka tahtına
tek başına oturmaya da yetiyor. Diğer canlıların bir şey üretmemiş olmaları, ilk
zamanlarda nasılsa bugün de öyle yaşıyor olmaları tahtın gerçek sahibinin kim
olduğuna kanıt olarak gösteriliyor. İnsanın insana sunduğu bir kanıt.
Meşruiyet.
Kimbilir, belki de hayvanların bizim bilmediğimiz bir
bilgeliği vardır, bizim sırrına erişemeyeceğimiz yetileri. Derinlikleri vardır,
dibini görmeye soluğumuzun yetmeyeceği. Belki de onların bizimkiyle hiç alakası
olmayan, bambaşka “akıllı canlı ölçütleri” vardır ve biz belki de en altındayızdır
listenin. Onların ölçütlerine göre biz, akıl-zeka tahtının çivisi bile
değilizdir. Kimbilir, belki de dünyayı en güzel, en doğal biçimiyle
koruyabilmektir gerçek akıl-zekanın yansıması. Doğadakileri, yok etmeden kullanabilmektir.
Bunun için emek vermektir. Doğayı ve doğallığı yitirmeden çalışabilmektir.
Emeği baş tacı etmek ve herkesle paylaşmaktır. Gerçek taht ve taç budur onların
ölçütlerine göre belki de. Belki de onlar kendi aralarında konuşuyorlardır
insan denen canlıların yıkıcılığını, bozuculuğunu, bozgunculuğunu, sömürücülüğünü,
kirleticiliğini, tüketiciliğini, olumsuza dönüştürücülüğünü. Belki de onlar
dünyanın doğallığına zarar veren tek canlının, insanın, yüzyıllardır yapıp
ettiklerini akıl ve zeka göstergesinin el altına koyuyorlardır. Kimbilir.
Birsabahuyandığındadüşüşünüdurduramayacaksınvebuseningerçeğinolacak.
Bir sabah uyandığında, canlılık ve esin kaynağı yemyeşil
bir ormana ve pırıl pırıl sulara bakmak yerine, gri betonlara ve siyah asfalta
bakmayı yeğlemenin acıyla ödenen bedellerini anımsa. Kirlenen suların
yakınına; temiz ve masmavi suların ise uzağına düştüğünü… Gerçek maviyi,
kahverengiyi, sarıyı, yeşili ancak yol alıp da para ödeyerek görebildiğini… Anımsa.
Gaz ve duman kokusunun deniz ya da ağaç kokusuna yeğlenmiş
olması... Buna sebep olarak da “Zorunluluk” denmesi… Zorunlulukları icat eden
varlık insan olduğuna göre bu, insanoğlunun söyleyebileceği bir sebep değildir
asla. Kendi kendine zorbalık etmek bir zorunluluk değildir. Saçları okşayacak
yumuşacık bir rüzgara karşı kat kat, kütle kütle betonlardan setler çekmek bir
zorunluluk olmadı hiç. Olmayacak.
Bir dünya kuruldu. Ne kadar tüketirsen o kadar
büyüyebilecek bir dünya... Alışlarla, alışkanlıklarla tükete tükete çoğalan bir
dünya… Yeni olandan en yeniye, eğilimlerden diğer eğilimlere hızla geçe geçe; bir
şeyleri çarçabuk arkada bıraka bıraka, arkada kalanları çarçabuk unuta unuta,
gözlerini yeni gelecek olanlara dike dike, bir de tüm bunlarla övüne övüne tüketilen
bir dünya… Kuruldu. Tüketilerek ayakta tutulan bir dünya…
Ne zamandan beri “dünya” dendiğinde “karalardan ve
denizlerden oluşan; canlıların yaşayabilmesini sağlayan bir atmosferi olan
gezegen” geliyor aklımıza. Cümlelere konuk olan kaç “dünya” sözcüğü bu anlamı
taşıyor? Dünyayı bu anlamda kullanmayalı ne kadar zaman oldu ya da? Dünya,
artık insanın yapıp ettikleriyle, kaza kaza elde edip yükselte yükselte diktikleriyle
kurulan “madde”yi yansıtan bir kavram. Dünya, en baştan beri var olanı değil; sonradan
var edileni anlatan bir kavram artık.
Birsabahuyandığındadüşlerindendüşerkenhiçdüşünmediklerinidüşüneceksin.
Bir sabah uyandığında, pek sevilen cep telefonlarındaki
gibi, fabrika ayarlarına dönemeyeceği bir dünyaya düşecek insanoğlu, yeni bir
modelini üretemeyeceği bir dünyaya. Zeka ve akıl sözcüklerinin yeniden
yorumlanacağı, anlamlarının yeniden yazılacağı; bu yetilere sahip olma
ölçütlerinin yeniden düzenleneceği başka bir dünyaya… Uyanacak ve uyanmanın
anlamını yeniden yorumlamak da ona kalacak.
Sonra...
Tahtını paylaşacak.