29 Kasım 2013

BİR SABAH UYANDIĞINDA


Uyanıkken KABUS görenin not defterinden…



Birsabahuyandığındakendinidüşerkenbulacaksınvebuenbüyükkabusunolacak.

Bir sabah uyandığında, düşüncesizliğin yüzünden kötü bir düşün içine düştüğünü anımsa. Kabusların sadece uyurken görülmeyebileceğini… Uyandığın dünyanın kabuslardan daha yutucu ve öğütücü olabileceğini... O dünyayı tüm insanlığın ortaklaşa ve elbirliğiyle kurduğunu... Anımsa.
Betondan bir dünyayı icat edebilecek tek canlının insan olması, onu en akıllı varlık yapmaya yetiyor, yine insanın icat ettiği mantık düzleminden bakıldığında. Uygarlığı kuranın insan olması, dünyanın akıl-zeka tahtına tek başına oturmaya da yetiyor. Diğer canlıların bir şey üretmemiş olmaları, ilk zamanlarda nasılsa bugün de öyle yaşıyor olmaları tahtın gerçek sahibinin kim olduğuna kanıt olarak gösteriliyor. İnsanın insana sunduğu bir kanıt. Meşruiyet.
Kimbilir, belki de hayvanların bizim bilmediğimiz bir bilgeliği vardır, bizim sırrına erişemeyeceğimiz yetileri. Derinlikleri vardır, dibini görmeye soluğumuzun yetmeyeceği. Belki de onların bizimkiyle hiç alakası olmayan, bambaşka “akıllı canlı ölçütleri” vardır ve biz belki de en altındayızdır listenin. Onların ölçütlerine göre biz, akıl-zeka tahtının çivisi bile değilizdir. Kimbilir, belki de dünyayı en güzel, en doğal biçimiyle koruyabilmektir gerçek akıl-zekanın yansıması. Doğadakileri, yok etmeden kullanabilmektir. Bunun için emek vermektir. Doğayı ve doğallığı yitirmeden çalışabilmektir. Emeği baş tacı etmek ve herkesle paylaşmaktır. Gerçek taht ve taç budur onların ölçütlerine göre belki de. Belki de onlar kendi aralarında konuşuyorlardır insan denen canlıların yıkıcılığını, bozuculuğunu, bozgunculuğunu, sömürücülüğünü, kirleticiliğini, tüketiciliğini, olumsuza dönüştürücülüğünü. Belki de onlar dünyanın doğallığına zarar veren tek canlının, insanın, yüzyıllardır yapıp ettiklerini akıl ve zeka göstergesinin el altına koyuyorlardır. Kimbilir.

Birsabahuyandığındadüşüşünüdurduramayacaksınvebuseningerçeğinolacak.

Bir sabah uyandığında, canlılık ve esin kaynağı yemyeşil bir ormana ve pırıl pırıl sulara bakmak yerine, gri betonlara ve siyah asfalta bakmayı yeğlemenin acıyla ödenen bedellerini anımsa. Kirlenen suların yakınına; temiz ve masmavi suların ise uzağına düştüğünü… Gerçek maviyi, kahverengiyi, sarıyı, yeşili ancak yol alıp da para ödeyerek görebildiğini… Anımsa.
Gaz ve duman kokusunun deniz ya da ağaç kokusuna yeğlenmiş olması... Buna sebep olarak da “Zorunluluk” denmesi… Zorunlulukları icat eden varlık insan olduğuna göre bu, insanoğlunun söyleyebileceği bir sebep değildir asla. Kendi kendine zorbalık etmek bir zorunluluk değildir. Saçları okşayacak yumuşacık bir rüzgara karşı kat kat, kütle kütle betonlardan setler çekmek bir zorunluluk olmadı hiç. Olmayacak.
Bir dünya kuruldu. Ne kadar tüketirsen o kadar büyüyebilecek bir dünya... Alışlarla, alışkanlıklarla tükete tükete çoğalan bir dünya… Yeni olandan en yeniye, eğilimlerden diğer eğilimlere hızla geçe geçe; bir şeyleri çarçabuk arkada bıraka bıraka, arkada kalanları çarçabuk unuta unuta, gözlerini yeni gelecek olanlara dike dike, bir de tüm bunlarla övüne övüne tüketilen bir dünya… Kuruldu. Tüketilerek ayakta tutulan bir dünya…
Ne zamandan beri “dünya” dendiğinde “karalardan ve denizlerden oluşan; canlıların yaşayabilmesini sağlayan bir atmosferi olan gezegen” geliyor aklımıza. Cümlelere konuk olan kaç “dünya” sözcüğü bu anlamı taşıyor? Dünyayı bu anlamda kullanmayalı ne kadar zaman oldu ya da? Dünya, artık insanın yapıp ettikleriyle, kaza kaza elde edip yükselte yükselte diktikleriyle kurulan “madde”yi yansıtan bir kavram. Dünya, en baştan beri var olanı değil; sonradan var edileni anlatan bir kavram artık.
           
Birsabahuyandığındadüşlerindendüşerkenhiçdüşünmediklerinidüşüneceksin.

Bir sabah uyandığında, pek sevilen cep telefonlarındaki gibi, fabrika ayarlarına dönemeyeceği bir dünyaya düşecek insanoğlu, yeni bir modelini üretemeyeceği bir dünyaya. Zeka ve akıl sözcüklerinin yeniden yorumlanacağı, anlamlarının yeniden yazılacağı; bu yetilere sahip olma ölçütlerinin yeniden düzenleneceği başka bir dünyaya… Uyanacak ve uyanmanın anlamını yeniden yorumlamak da ona kalacak.
Sonra...
Tahtını paylaşacak.