Konuşmak zorunluluktur, susmak ise seçim...
DİLSİZ RÜYA
Rüyamda yüksek bir binanın önünde
duruyordum. Caddeden gelip geçenler kısık gözlerle bana bakıyordu. Bir şey
söyleyecekmiş gibi yaklaşıyorlar, bir şey söylemeden yanımdan geçip
gidiyorlardı.
Binanın camdan kapısı açıldı, takım
elbiseli adamlar dışarıya çıktı, yanıma geldi. Bana bir şeyler sordular.
Susuyordum. Dediklerini anlamıyor muydum? Yoksa yanıtları mı bilmiyordum?
“İşleri bitirdin mi? Yanında
getirdin mi? Evraklar çantanda mı? Ayakkabılarını neden giymedin?”
Son soruya takılmıştım. Eğilip baktım,
ayakkabılarım yoktu, çoraplarla yere basıyordum. Nedenini bilmiyordum. Başımı
kaldırınca binanın camındaki yansımamı gördüm, dehşete düştüm. Ağzım yoktu.
Ağzımın olması gerektiği yer dümdüzdü.
Çevremi saran insanlara baktım.
Sayıları artmıştı. Meraklı meraklı süzüyorlardı beni. Ağzımın olmadığını
gördükleri halde bana sorular soranlar kimlerdi?
O haldeyken konuşmaya çalıştım, başaramadım.
Yapmaya çabaladığım şeyin saçmalığına gülenler oldu. Dehşet içindeydim. Ne yapacağımı,
kimden nasıl yardım isteyeceğimi bilemiyordum. Çevremi kuşatan meraklı gözlerin
sayısı daha da artmıştı.
Birdenbire arkalardan haykırışa
benzer bir ses duyuldu. Kafalar geriye döndü. Bir kez daha aynı ses duyuldu. Kalabalık yarıldı. Uzun siyah kıyafetler içinde, soluk
tenli, beyaz saçlı, uzun yüzlü bir adam bana doğru yürüdü.
Gözleri simsiyahtı, tamamen siyah.
Tam önümde durdu. Yüzüne alaycı bir
gülümseme kondurdu. Elini elbisenin diğer kolundan içeri soktu. Parlak, uzun
bir bıçak çıkardı. Gülüşü keskinleşti. Bıçağın ucuyla olmayan ağzımı işaret
etti.
Korkudan titriyordum. Kalabalık acıyan
gözlerle bakıyordu bana. Geri geri birkaç adım attım. Bıçaklı adam dahil herkes
hareketsizdi. Geri çekildim, çekildim, çekildim. Ayağım takıldı, derinliğe
düştüm.
Uyandığımda vakit sabaha karşıydı. Elimi istemsizce ağzıma attım. Yerindeydi. “Bir, iki, üç... Ses deneme!” Konuşabiliyordum.
Rahatlamıştım. Bir süre yatakta oturup rüyayı düşündüm.
İşe gitmek için durakta beklerken
insanlara baktım. Kimse konuşmuyordu. Susuyorduk. Peki, kafamızın içinde
cümleler cirit atarken sessiz kalmaya “susmak” denebilir miydi?
Susmak eylemini takıntı halinde
kurcalamaya ilk o zaman başlamıştım.
Susmak neydi gerçekte?
SORU(N)
Susmak, konuşmamak mıdır? Sessizlik
mi? Ağzımın kapalı olması mı? Uyuyan insan için de “Susuyor.” denebilir mi
peki? Durakta dikilenler için? TV izleyenler? Susmak tüm bunları kapsar mı?
Yazmak peki? Yazmak da konuşmaya
girmez mi? Kendi kendisiyle konuşması değil midir insanın? Zihnimden cümleler
geçiyor. Yazıyorum, içimi döküyorum beyaz sayfalara. Defterim beni dinliyor.
Konuşmuş olmuyor muyum?
Cep telefonu mesajları? “Geçenlerde
konuştuk bunu seninle.” denildiğini işitmiştim bir keresinde. Otobüste, ön
koltukta oturan bir kızla erkek konuşuyordu. Kızın “konuşmuştuk” dediği şey
mesajlaşmaydı.
Ya iç ses? Onun söyledikleri,
sakinleştirmeleri, bazen sataşmaları, kışkırtmaları, hakaretleri, övgüleri,
sövgüleri, eleştirileri, yergileri… Onunla giriştiğim sert tartışmalar, sonu
gelmeyen kavgalar, anlaşmalar, anlaşma bozmalar… Bazen kalabalığın tam orta
yerinde üstelik. Ağzımın sıkı sıkıya kapalı olması yeter mi sustuğumu
kanıtlamaya?
Yaz siz? Zihnimdeki konuşmaların
dökümünü okurken şu an susmuş mu oluyorsunuz? Çağrışımların zihninizde
doğurduğu cümleler, cümleleriniz? Yazılanlara katılıp içinizden “evet”
dediğinizde suskun musunuz gerçekten? Katılmayıp da “hayır” dediğinizde? Benim
tüm bunları düşündüğümü düşündüğünüzde?
Susmak nedir gerçekte?
YENİSİZLİK
Hayatında yeni bir şey yoktu. Aynı
şeyleri anlatıyordu. Aynı şeyleri anlatan birisi aslında susuyordur. Sesli bir
susuş…
Yaşayabileceği her şeyi yaşadığına
kanaat getirmişti. Rahatlıkla ölebilirdi. Alışkanlık olduğu üzere yaşıyordu.
Kişiliğiyle ve geçmişiyle ilgili çözümlemeleri de artık birbirinin tekrarından
ibaretti. Bilinen bir şeye farklı bir yönden yaklaşıyordu fakat yeni bir şey
çıkmıyordu ortaya.
Ruhunun karanlıkta kalan hiçbir
odası yoktu. Tüm dehlizlerine girmişti. Düşe kalka ilerlemiş, el yordamıyla
yolunu bulmuş, tüm kapıları açmış, tüm yüzleriyle yüzleşmişti. Korku, acı ve
reddedişleri cesaret, güç ve kabullenişe evrilmişti.
Kendisine olan yolculuğu geç
başlamış, erken bitirmişti. Belki de zamana yaymak gerekirdi ama o tersini yapmıştı. Geç kalmışlığın yarattığı endişeli bir öfkeye ve ateşli bir telaşa kapılmış,
hızlı yol almış, büyük bir oburlukla saldırmıştı hedeflerine. Zamanla
hazmedilmesi gerekenleri hızlıca katıştırmıştı ruhuna.
Her şeye karşın geçkindi. Günümüzde
hiçbir çalışma alanı olmayan eski bir mesleğin büyük üstadı gibiydi. Ustalığını
sergileyebileceği bir alan yoktu. Donanımından ve deneyimlerinden
yararlanamıyordu. Kendi gibi insanlarla dolu olsaydı dünya, emeğinin
karşılığını alırdı kuşkusuz. Tam tersine, kendi gibilere yer yoktu bu düzende.
Köklerine inmişti ve biliyordu ki
köklerine inmeye karar veren kişi karanlığı göze almalıdır. Köklerini
bulanların ruhuna karanlık bulaşır. Kendini keşfetmenin bedeli budur. Karanlık
bulaşık ruhunla geri çıktığında yukarıya, aydınlığın dünyasında bir uyumsuz
olarak yaşamaya mecbur kalırsın. Bir sandık dolusu cümleyle çıksan da yukarıya,
derinlerden çıkarttığın o hazinenin hiçbir karşılığı yoktur aydınlığın
dünyasında.
Aynı şeyleri farklı insanlara
anlatıyordu. Her seferinde azalan bir hevesle üstelik. Sürekli tekrarlayınca
sözcüğün anlamsızlaşması gibi anlattıkları da değerini kaybediyordu giderek.
İnsanın anlattıkları kendisidir. Anlatılanların değersizleşmesi insanın
değersizleşmesidir. Değersizleştiğini, varoluşunun gereksizliğini duyumsuyordu zaman
zaman.
Aynı şeyler… Aynı şeyleri
düşünüyordu, aynı şeyleri duyumsuyor… Aynı şeyleri yaşıyordu, aynı şeyleri
anlatıyor… Aynı şeyleri anlatıyordu. Aynı şeyleri anlatıyordu. Yani susuyordu
aslında. Susuyordu aslında. Susuyordu. Sesli bir susuş…
TAŞMA
Boş bir kap gibidir insan ruhu.
Kimileri dolduramaz o kabı ömrü boyunca. Kimileri doldurur, kendisini bilir.
Kimileri… Kimileri de sınırı
görmekle kalmaz, aşar. Gider, mülteci olur başka varoluşlarda. Kendi kabından taşar.
Tanrı misafiri misali girdiği yabancı hayatlarda yaşar. Konargöçerdir. Durmaz,
duramaz hiçbir yerde, kök salamaz. Dönüş yolunu kaybetmiştir, dönmez, dönemez.
Yazgısı göçebeliktir artık.
Ve göçebeler vakitleri dolduğunda
susarlar. Geçici olarak bulundukları başkalarının hayatlarından gidiş vakti
geldiğinde. Yaşanacaklar bittiğinde. Başka hayatlara yolculuk vaktini duyuran
siren çaldığında.
Kendi kabından taşanlar gerçekten
susar.
NOKTA ATIŞ
I.
Bir gün söylersin tüm sustuklarını.
Büyü bozulur, boş boş susarsın bu kez.
Dolu bir susuşun hafifliğine, boş bir
susuşun ağırlığına şaşarsın.
Birincisi ruhuna kanat takar,
ikincisi ayağına prangalar.
Son kez anlar ve son kez susarsın.
Ne dolu
Ne boş.
II.
Suskunluğunda çok şey anlatan
insanlarla aramda derin bir bağ vardır.
Gözleri sessiz birer söylevcidir
hepsinin.
Tek bir bakışıyla özetler kendisini
ve tepeden tırnağa okur sizi.
Okursunuz birbirinizi
Suskun.
III.
Söylediği sözlerin altında sustuğu sözlerini duyabildiğinde
anlayabilirsin bir insanın ruhunu.
Söylenenler çok şey anlatır,
Susulanlar her şeyi.
IV.
Her şey konuşulmuştu.
Erken başlamış, geç bitmişti.
Suskunluğu derin derin solurken
akılda tek soru vardı:
"Hiç konuşmasak yine aynı yerde
mi olurduk?"
Sormadık bu kez, sustuk.
Aynı yerdeydik
Ama
Aynı kişiler değildik.
V.
Olmak & Kalmak
İnsanlara söyleyecek bir şeyi
kalmayanın
gerçekte
kendisine söyleyecek bir şeyi
kalmamıştır.
İnsanlara söyleyecek sözü olmayanın
gerçekte
kendisine söyleyecek çok sözü
vardır.
VI.
Sessizlerin konuşabileceği kimsesi yoktur, suskunların ise kimsesi.
Sessizlik edilgen eylemlerin, suskunluk ise etken eylemlerin sonucudur.
Sessizler, o anki duruşlarını seçmemiştir; suskunlarınki ise bilinçli bir seçimdir.
Sessizler sessizliklerini terk edebilecekleri fırsatları kollarlar, bulurlarsa kullanırlar.
Suskunlar susuşlarını bozacak şeylerden uzak dururlar.
VII.
Kitabın sonundaki boş sayfalar gibi
sustuk.
İstesek kitapla hiç ilgisi olmayan
şeyler yazabilirdik o amaçsız sayfalara
ya da istediğimiz gibi bir son.
Bir şey istemiyorduk
Sustuk.
VIII.
Suskunluğa duyulan özlem, konuşmaya değer bir şeyin olmayışından değildir.
Susmaya değer çok şeyin oluşundandır.
KAPANIŞ
_______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________