Yolun çağrısı ile durmanın ağrısı
arasında sallanan bir sarkacın ağır aksak ritminde.
AĞIR AĞRI
Anladım. Yolun
çağrısına karşı koymanın bedeli ağırmış. Ertelenmeyen ve tüm temyiz yolları
kapalı bir ceza hükmünün uygulanması kaçınılmazmış. Kaçamadım. Gidemedim. Yola
çıkamadım, yol alamadım, yol beni alamadı. Bağlanmak denen paslı zinciri kıramadım.
Ruhum ukdelerin kışlağıdır. Gidemediğim her gün yarama basılan tuz, kemiğe
dayanan bıçak, dilime vurulan mühürdür. Yelkenleri açılmayı bekleyen görkemli
teknenin köhne bir limana zincirlenmesi…
Çağrı, yolun çağrısı…
Özgürlüğe, yarınsızlığa, anda yaşamaya, huzura çağrı. Yol gitmek… Öylece…
Yalnızca gitmek… Arkana bakmadan, arkada bir şey bırakmadan, arkayı unutarak
gitmek… Okumayı hep ertelediğin “Yolda” romanına başlamak, yollarda kendi
romanını yazmak... “Bugün”den başka bir zaman tanımamak… Saatlerin emekliye
ayrılması… Ayları, mevsimleri takvimlere bakarak bilmek değil; yüzünde
hissederek deneyimlemek… Bir kez kulağına fısıldandıysa, bu çağrıya kulak
vermek yaşam; kulak tıkamak ölümdür artık.
…
Aradığın yolu
bulamamaktan daha acı olan şey, bulduğun yolu gidememekmiş. Anladım.
Anlamaktan daha acı olansa, anladığını susmakmış. Ağrıdım.
Ahhh, yol…
5N 1K
“Ne?” diyenlere öfke
saçtım. “Nereye gideceksin?” diyenlerden kaçtım. “Niçin gideceksin?” diyenlere
karakutumu açtım. “Nasıl gideceksin?” diyenlere şaştım. “Ne zaman gideceksin?”
diyenlerin zamanını aştım. “Kim?” diyenlerle şimdiden vedalaştım.
Yolun çağrısına karşı
durmanın ağrısı.
Yolun çağrısına karşın
durmanın ağrısı.
Kulaklarımda
uğuldarken saatlerin çalışma tangırtısı, ağzım dilim sapsarı bir çölü bağrına
basar. Her saniyenin atışı, çekicin örse inişinden farksızdır. Örselenirsin
takır takır! Saatler düşmanındır.
Damarlarında akan öz,
her gün büyüyen bir özlemi emzirirken, sen ruhunu bile bile salarsın
alacakaranlık bir utkuya. Zihnin ezberletile ezberletile küflenmiş cümleleri
bir bir kusar. Tüm hayalet söylevciler susar.
Rüzgarları evlat
edinmiş bir bulutu her gün yoğunlaştırmaktan usanmamak... Yağmur olup yağmak o
yollara ya da bembeyaz pamuk tarlasına dönüştürmek tüm o yollara ait gökyüzünü…
Güneşin alev alev kızıla boyadığı bir günbatımına uzanan o yolların üzerinde
renklerin kan kardeşliğini resmetmek… Günün sonunda, düşlerin o koyu yeşil
örtüsüyle sarıp sarmalamak zamanı.
Hayal gergefimde
çelikten tellerle ördüğüm düş… Düşlerimde yukarıya düşen düş. Kulaklarımda hep
aynı çınlama: Yola düş.
Düş.
BİLET
Kampana çaldı. Geç
kalanları değil, geç olanları bekliyor tren. Kapanmışları değil, damla damla
birikenleri… Bavulunu yola çıkmadan önce değil, çıktıktan sonra dolduracak
olanları… Tozlu gri gerçekliklerin arasında yürürken her gün, koyu yeşil bir
tüle eş düşler görenleri… İnsanı ahmaklaştıran yinelemelerin o yakıcı
acılığından kurtulup yenilemelerin o akıcı coşkusuna kaçacakları bekliyor tren.
Ayakları yere basanları değil, yerden kesilecekleri… Hayat İnsanları’nın acı
acı eleştirdiği Hayal İnsanları’nı… Azarlamacıların acınası haklılıklarına
karşı tek bir söz etmeksizin bilgece gülümseyecek olanları… Ardından güç
alanları değil, ardına bakmayacakları bekliyor tren.
Kampana çaldı. Bileti
siz almayacaksınız. “Bir şeyin gerçeği, asla hayalinden daha güzel olamaz.”
parolalı, tek yönlü bilet sizi alacak. Sonra yol başlayacak.
BAVUL
Bu yolculuğa
mesleğinizi, statülerinizi, unvanlarınızı, lisanslarınızı, referanslarınızı,
madalyalarınızı, ödüllerinizi, övünçlerinizi, takdirlerinizi, taltiflerinizi
getiremezsiniz. Çağrıyı duymak için, öz varoluşunuzun üzerine sürülen tüm
toplumsal cilalarınızdan arınacaksınız. Çağrıya uymak için, üzerinize yapış
yapış sıvanan tüm sıfatlarınızdan temizlenip kurtulacaksınız. Toplumsal,
sınıfsal, konumsal maskelerinizi -sal sal- salıvereceksiniz. Bavulunuz boş
olacak.
Son çağrı yankılanacak
bir gün. Nihayet. Son kampana çalacak. Elbet. Sesi duymanı değil, düzene uymanı
salık verenler nöbet tutacaklar içe açılan kapılar önünde. Seçkinlikleriyle
kıvanç duyan geçkinler en güvendikleri yanılsama oyunlarına başvuracaklar.
Maskeli baloya çağrı pusulası gönderecekler. Çağrı? Evet evet, onlar da
çağıracaklar.
Rol ya da yol!
Esaret ya da cesaret!
Hangi çağrıya yanıt vereceğini seçeceksin bir gün.
E haydi ama! Boşaltın bavulunuzu! Yolculuk… Belki uzak, belki yakın.