21 Kasım 2012

YOLUN ÇAĞRISI



Yolun çağrısı ile durmanın ağrısı arasında sallanan bir sarkacın ağır aksak ritminde.



AĞIR AĞRI
Anladım. Yolun çağrısına karşı koymanın bedeli ağırmış. Ertelenmeyen ve tüm temyiz yolları kapalı bir ceza hükmünün uygulanması kaçınılmazmış. Kaçamadım. Gidemedim. Yola çıkamadım, yol alamadım, yol beni alamadı. Bağlanmak denen paslı zinciri kıramadım. Ruhum ukdelerin kışlağıdır. Gidemediğim her gün yarama basılan tuz, kemiğe dayanan bıçak, dilime vurulan mühürdür. Yelkenleri açılmayı bekleyen görkemli teknenin köhne bir limana zincirlenmesi…
Çağrı, yolun çağrısı… Özgürlüğe, yarınsızlığa, anda yaşamaya, huzura çağrı. Yol gitmek… Öylece… Yalnızca gitmek… Arkana bakmadan, arkada bir şey bırakmadan, arkayı unutarak gitmek… Okumayı hep ertelediğin “Yolda” romanına başlamak, yollarda kendi romanını yazmak... “Bugün”den başka bir zaman tanımamak… Saatlerin emekliye ayrılması… Ayları, mevsimleri takvimlere bakarak bilmek değil; yüzünde hissederek deneyimlemek… Bir kez kulağına fısıldandıysa, bu çağrıya kulak vermek yaşam; kulak tıkamak ölümdür artık.
Aradığın yolu bulamamaktan daha acı olan şey, bulduğun yolu gidememekmiş. Anladım.
         Anlamaktan daha acı olansa, anladığını susmakmış. Ağrıdım.
         Ahhh, yol…

5N 1K
“Ne?” diyenlere öfke saçtım. “Nereye gideceksin?” diyenlerden kaçtım. “Niçin gideceksin?” diyenlere karakutumu açtım. “Nasıl gideceksin?” diyenlere şaştım. “Ne zaman gideceksin?” diyenlerin zamanını aştım. “Kim?” diyenlerle şimdiden vedalaştım.
Yolun çağrısına karşı durmanın ağrısı.
Yolun çağrısına karşın durmanın ağrısı.
Kulaklarımda uğuldarken saatlerin çalışma tangırtısı, ağzım dilim sapsarı bir çölü bağrına basar. Her saniyenin atışı, çekicin örse inişinden farksızdır. Örselenirsin takır takır! Saatler düşmanındır.
Damarlarında akan öz, her gün büyüyen bir özlemi emzirirken, sen ruhunu bile bile salarsın alacakaranlık bir utkuya. Zihnin ezberletile ezberletile küflenmiş cümleleri bir bir kusar. Tüm hayalet söylevciler susar.
Rüzgarları evlat edinmiş bir bulutu her gün yoğunlaştırmaktan usanmamak... Yağmur olup yağmak o yollara ya da bembeyaz pamuk tarlasına dönüştürmek tüm o yollara ait gökyüzünü… Güneşin alev alev kızıla boyadığı bir günbatımına uzanan o yolların üzerinde renklerin kan kardeşliğini resmetmek… Günün sonunda, düşlerin o koyu yeşil örtüsüyle sarıp sarmalamak zamanı.
Hayal gergefimde çelikten tellerle ördüğüm düş… Düşlerimde yukarıya düşen düş. Kulaklarımda hep aynı çınlama: Yola düş.
Düş.

BİLET
Kampana çaldı. Geç kalanları değil, geç olanları bekliyor tren. Kapanmışları değil, damla damla birikenleri… Bavulunu yola çıkmadan önce değil, çıktıktan sonra dolduracak olanları… Tozlu gri gerçekliklerin arasında yürürken her gün, koyu yeşil bir tüle eş düşler görenleri… İnsanı ahmaklaştıran yinelemelerin o yakıcı acılığından kurtulup yenilemelerin o akıcı coşkusuna kaçacakları bekliyor tren. Ayakları yere basanları değil, yerden kesilecekleri… Hayat İnsanları’nın acı acı eleştirdiği Hayal İnsanları’nı… Azarlamacıların acınası haklılıklarına karşı tek bir söz etmeksizin bilgece gülümseyecek olanları… Ardından güç alanları değil, ardına bakmayacakları bekliyor tren.
Kampana çaldı. Bileti siz almayacaksınız. “Bir şeyin gerçeği, asla hayalinden daha güzel olamaz.” parolalı, tek yönlü bilet sizi alacak. Sonra yol başlayacak.

         BAVUL
Bu yolculuğa mesleğinizi, statülerinizi, unvanlarınızı, lisanslarınızı, referanslarınızı, madalyalarınızı, ödüllerinizi, övünçlerinizi, takdirlerinizi, taltiflerinizi getiremezsiniz. Çağrıyı duymak için, öz varoluşunuzun üzerine sürülen tüm toplumsal cilalarınızdan arınacaksınız. Çağrıya uymak için, üzerinize yapış yapış sıvanan tüm sıfatlarınızdan temizlenip kurtulacaksınız. Toplumsal, sınıfsal, konumsal maskelerinizi -sal sal- salıvereceksiniz. Bavulunuz boş olacak.
Son çağrı yankılanacak bir gün. Nihayet. Son kampana çalacak. Elbet. Sesi duymanı değil, düzene uymanı salık verenler nöbet tutacaklar içe açılan kapılar önünde. Seçkinlikleriyle kıvanç duyan geçkinler en güvendikleri yanılsama oyunlarına başvuracaklar. Maskeli baloya çağrı pusulası gönderecekler. Çağrı? Evet evet, onlar da çağıracaklar.
         Rol ya da yol!
         Esaret ya da cesaret!
         Hangi çağrıya yanıt vereceğini seçeceksin bir gün.

         E haydi ama! Boşaltın bavulunuzu! Yolculuk… Belki uzak, belki yakın.