7 Ekim 2010

GEL


Gel!


Yağmur yağmalı gizemli gözlerinden
Acılarımın kavurduğu susuz yüreğime.
Durulanmalı yüreğim ateşli yaralarından
ve günahlarımdan.
Sensizliğin kararttığı yüzüme
Güneş gibi doğmalı gözlerin;
Aydınlatmalı karanlıklarda boğulmuş benliğimi.
Bir yağmur yağmalı o gizemli gözlerinden
Hemen şimdi
Sensizlikten kuruyan, solan yüzüme
Gözlerinden gizemli yağmalı yağmur.

Yokluğunda
Damla damla biriktin yüreğime;
Yağmur damlası gibi saf ve temiz.
Yokluğunda
Çatladı dilim susuz toprak gibi.
Mecnun’un düştüğü çöle döndü bedenim
Çöldeyim şimdi, mataramda gözyaşlarım var
Çöldeyim, gözlerimi yakıyor serabın.
Su… Su… Adın gibi bellediğim su…
Yüreğimde su gibi çağıldayan bir haykırış var:
Yağ… Yağ… Yağmurlar…

Her gece titrek yüreğimi içine çeken labirentler;
Bağırıyorum, adın yankılanıyor duvarlarından.
Benim serabım, rüyalarım, hayalim sensin.
Ruhumun peşinden koştuğu aydınlık sensin.
Uyanıyorum gece yarısı, kapkaranlıkta
Perdeye vuran gölge, sensin.
Su… Su… Susuzluğum yakıyor her yeri;
Boğazımdan geçen su, sensin.
Ateşten bir gülledir başım; sırtımdan akan, soğuk ter.
Yağan her yağmur damlasında
Say… Say… Sayıklıyorum seni.

İlmik ilmik dokudum seni yüreğime
Dualarımda adın duyuldu her gece
Adın duyuldu
Su, su gibi
Özledim kar beyazı ellerini.

Gel!
Haber vermeden ansızın gel kapıma.
Çıkart tabuların yüreğine giydirdiği deli gömleğini.
Birden bire bastıran yağmur gibi gel!
Yırtalım tabuların bizi biçtiği kefeni.
Duvarlarında adının yankılandığı evime gel!
Soğukta "sen" diye sarıldığım yorganıma,
Gel!
Yansın, yokluğunda tuttuğum kara kaplı günlüğüm,
Yansın her şey, her şey yansın!
Yağmur yağsın, gizemli gözlerinden
Ansızın.

Geri dönmeyecek göçmen kuş gibi gel.
Seni sensiz yaşadığım günleri savurarak gel.
Gel!


(Ekim, 2003)